Topraktaki köklerimize yolculuk; Atalık Tohum Nedir?

Topraktaki köklerimize yolculuk; Atalık Tohum Nedir?

Günümüzde, kalitesiz gıdalar ve pestisit ihlalleri gibi sebeplerden dolayı sağlıklı beslenmeye olan yönelim gitgide artmakta. İçinde olduğumuz temiz gıda arayışı, bizlere birçok kavramı yeniden hatırlattı. Bu kavramlardan biri de (ve bizim en çok ilgimizi çeken) “Atalık Tohum” kavramı.

Atalık tohumlar, nesiller öncesine uzanan ve çoğu Anadolu topraklarında doğmuş kadim buğday tohumlarıdır. Medeniyetten çok daha önce bu topraklarda yeşeren atalık tohumların, bizden sonra da yeşermeye devam edeceklerine şüphe yok. Atalık tohumlar, bugün endüstride üretilen hibrit tohumların aksine birçok açıdan insan fıtratıyla uygunluğuyla öne çıkıyor. 

İnsan fıtratına nasıl uyum sağlar?

Aslında bu, detaylarına inerek incelememiz gereken önemli bir konu olsa da şimdilik, içeriğimizle kesişen noktalara değinelim.İnsan fıtratına uyum derken, esasında atalık tohumun ve bu tohumlardan elde edilen mamullerin yapısından bahsediyoruz. Gacer, siyez, yediveren, dinkel ve daha nice atalık tohum; içerdiği gluten miktarı ve mineraller ile insanın ihtiyacı olan besinleri, daha sindirilebilir, düşük glisemik indeksle (daha az şekerli diyebiliriz!) ve doğal biçimde sunuyor. 

“Peki, madem atalık tohumdan elde edilen unlar ve besinler bu kadar sağlıklıysa, neden günümüzde yaygın olarak kullanılmıyor?”

Çok yerinde olan bu soruya 3 temel yanıtımız var:

  1. Kavuzlu yapısı: Hemen her atalık tohum türü kalın kavuzlara sahiptir (Yediveren dışında. Yediveren, kavuzsuz denebilecek bir türdür). Kavuz, buğday tanesini saran dış kabuktur ve yaygın olarak buğdaylar, kavuzlarından ayrıştırılarak öğütülürler. Atalık tohumlar, nesillerdir suni müdahaleler olmadan yetiştirildikleri için kavuzları kalın ve sert olabilir. Bu da daha zahmetli bir işleme sürecine sebep olarak işgücü ihtiyacını artırır.
  2. Endüstrinin beyaz un üzerine kurulmuş olması: Günümüzde buğday ve buğdaydan elde edilen neredeyse her şey beyaz unla üretilmekte. Endüstrinin beyaz unu çılgınca üretmesi ve beraberinde yarattığı popülarite, bu konularla fazla ilgilenmeyen nihai tüketicilerin seçme hakkını otomatik olarak ellerinden alıyor. Burada bir parantez açarak, piyasanın üretim trendlerine yön vermek yine bizlerin yani nihai tüketicilerin ellerinde. Biz, sağlıklı gıda talebinde bulunmazsak eğer kapital, işine geleni yapmaya devam edecektir… (Bu konuya başka bir yazımızda değineceğiz.)
  3. Verim ve raf ömrü: Atalık tohumların temel prensibi, tüm ihtiyaçlarını topraktan karşılamalarıdır. Bu prensip sebebiyle her tohum, her bölgede yetişmez ya da yeterli verimi vermez. Bu da pazarı direkt etkileyen bir durumdur. Ayrıca atalık tohumdan elde edilen mahsuller eğer sonrasında kimyasal işlemlere maruz kalmazlarsa (ki kalırlarsa organikliklerini kaybederler) raf ömürleri endüstriyel buğday mahsullerinden daha kısadır.

Bugünlerde düşük glutenli / glutensiz beslenme trendleri sayesinde yediklerimize karşı farkındalık geliştirirken Atalık tohum, hem özümüze sahip çıkmak hem de sağlıklı beslenmek için büyük bir fırsat. 

Evrase olarak bizler iyi gıdayı tanımanın herkesin hakkı olduğunu savunuyoruz. O yüzden sunduğumuz tüm un ve mahsulleri mümkün olduğunca tarafsız bir şekilde paylaşıyoruz.

Bu kadar konuşmuşken, sizlere Atalık tohumlarımızdan kısaca bahsetmek isteriz.

Yediveren: Bereketli ve Sağlık Dostu Ata Tohumu!

Yediveren, (diğer adıyla peygamber buğdayı.) Son yıllarda sıkça gündeme gelen ve hakkında birçok tartışmanın olduğu özel bir çeşittir. Diğer buğdaylara göre farklılıkları, görünüşüyle başlar. Yediveren, bir kökten adeta fışkırıyormuş gibi görünen sıra dışı bir imaja sahiptir. 

Yediveren, suya ve gübreye çok az ihtiyaç duyarken, kavuzsuz ve yüksek verimli mahsuller sunmaktadır. Henüz hakkında çok fazla şey bilmediğimiz bu antik tür, görünüşü ve vaadettikleri sebebiyle sıkça gündeme gelmektedir.

Yediveren içeriğinde demir, çinko, magnezyum, bakır ve manganez gibi mineraller bulunur. Bu mikro elementler, insan sağlığı için önemli olup bağışıklık sistemi, enerji üretimi ve kemik sağlığına katkı sağlar. 

Yediveren, birçok hamur işinde güvenle ve lezzetle kullanılabilir. Keklerde, poğaça ve böreklerde oldukça aromatik bir tat sağlar. Özellikle ekşi mayalı tam buğday ekmeği yapıldığında lezzeti tarifsizdir.

Siyez: Atalık Tohumların Atası

Siyez buğdayı, genetiği bozulmamış (çok az doğal değişime uğramış) nadir türlerdendir. Öyle ki birçok kadim türün atası olarak Siyez kabul edilir. Siyezin tarihi çok eski dönemlere kadar uzanmaktadır. Anadolu ve Bereketli Hilal bölgelerinde ilk defa yetiştirildiği düşünülen bu tür, kromozom yapısı olarak insanın kromozom yapısıyla ile ciddi benzerlikler göstermektedir. Siyez, besleyicilik ve sindirilebilirlik açısından diğer atalık tohumlar gibi insan doğasına oldukça uyumludur. Siyez üretimi, yediveren kadar kolay olmasa da kendisine uygun topraklarda hiçbir ilaca ihtiyaç duymadan yetişmektedir. Siyez, demir, çinko, magnezyum, selenyum ve fosfor gibi mikro elementler açısından zengindir.Ayrıca makarna ve tam buğday ekmeği yapmak için iyi bir tercih olarak karşımıza çıkan Siyez, bazlama ve gözleme yapımında da damakta unutulmaz tatlar bırakmaktadır.

Dinkel: Anadolu’dan Dünyaya Bereket Taneleri

Dinkel, kendine has rengi, kokusu ve aromasıyla diğer buğdaylardan hemen ayrışan besleyici olduğu kadar lezzetiyle ön plana çıkan Atalık Tohum buğdaylarındandır. Dayanıklılığı ve besleyiciliği sayesinde orta çağ’da Anadolu’dan Avrupa kıtasına taşınan Dinkel, uluslararası pazarda “Spelt” ismiyle anılmaktadır.

Anadolu’nun bağrında büyümüş bu tür düşük glutenli yapısıyla her türlü hamur işinde gönül rahatlığıyla kullanılabilir. Biz en çok bazlama ve ekmek olarak tüketmeyi seviyoruz ama karakteristik yapısı kekler için de cazibeli bir seçenek haline getiriyor Dinkel’i.

Mikro elementler bakımından da zengin olan Dinkel; demir, çinko, magnezyum, fosfor ve potasyum içerir.

Daha fazlasını keşfetmek, bir tohumun toprağa düştüğü andan itibaren tüm yolculuğuna şahit olmak ve yediğini tanımak isteyen herkesi instagram sayfamıza bekleriz instagram.com/evrasecom

Bana bu kadarı yetmez, ben direkt toprağa dokunmak istiyorum diyenleri de Eskişehir’deki organik arazilerimize davet ediyoruz.

Gelecekte buluşmak üzere, sağlıkla..!